Başarısızlık Burcu

Genç birinin şiir ile ilgili deneyimi nerede başlar, nerede sonlanır, bunlar muğlak geliyor bana artık. Şiire başlarken insanlar, Yazılı Kültür dünyasına girdiklerini fark ederler. En azından Yazı ile ilgili bir şey yaptıklarını, bir sanat icra edeceklerini düşünürler. “Şöyle şiir söyleyeceğim, böyle şiir söyleyeceğim” diyerek şiire başlayanların çoğu Posta Gazetesi’nin şiir köşesine ait olarak kalırlar ya da taşra dergilerinin kasvetli, ışıksız sayfalarında. Bunu bir küçümseme olarak söylemek değil elbet derdim, fakat Türkiye’de şiir ancak kentlerde yazıldığı hali ile bir tarihsel olgunluk sunabiliyor. Şiir Tarihi, Cumhuriyet döneminden hatta Enderunlu Vasıf zamanından beri Şehirli İnsan’ın şiiri. Hatta sanat, modern zamanda özü itibarı ile kentli sınıfların işi, yaşayışı ile ilgili.

Bu uzun girişi, kentli bir yaşamın son 20 yılını şiirlerinde öyle veya böyle göstermeye çalışan bir şair olarak yazıyorum. Bakalite uyanmış, betonda büyümüş bir şair olarak.

1990 sonrası şiire başlayan ya da en azından 2017 yılına gelindiğinde bireysel de olsa şiir ile iştigal eden insanlar için yaştan öte, tanık olunan gündelik yaşamın göstergeleri ve bunların üretildiği mecralar (makinalar, bilgisayarlar, internet vb.) aşırı belirleyici oldu, olmakta. Bugün, sosyal medyada var olmayan bir şair ya da bir yazar olmak, evinde interneti, cep telefonu vb. olmamak mümkün değil. İlla bunlarla hemhal olmaya gerek yok, fakat bunlardan eser miktarda uzak kalabilmek büyük çaba istiyor. Göstergelerin ve gösterilenlerin akışında, Gösteri Toplum’una uzak kalabilmek zaten zor.

Ben, bir şekilde bunların içine doğdum. Öyle veya böyle bilgisayar okur yazarı olmayı çok ufakken öğrendim ve ondan sonra da sadece şiir için değil, bütün iletişim şekillerinde bu şeylere maruz kaldım, kalıyorum. Çoğu şairin, yazarın da çeşitli derecelerde bu hastalıklı duruma maruz kaldığını biliyorum. İlk dergimden (Ehidna) ilk kez bilgisayarda şiir yazmayı denemeye ve onu orada kayıtlı tutmaya kadar (Amiga) bir çok aşamada öyle veya böyle yazı teknolojilerinin etkisi altında kaldım, kalmaktayım. Kent yaşantısı ve teknoloji, kendi metafizik ve fizik dünyalarını yıkıp, yeniden inşa  ediyor her gün. Bu anlamda, hem geçici olan hem de kalıcı olan tarafları, modernitenin biçim/içerik açmazlarını andırıyor. Şiir Tarihi için kaçınılmaz olan marazî bu durum, kent yaşantısı içinde var. Şairin buna kayıtsız kalma lüksü ise Enderun yangınından bu yana yok. Fakat bu devasa gösterinin içinde şairin, zaman-mekan hacmini belirleyen şey ancak bir A4 kağıdı ve bu kağıdın üzerine yazılmış şeyin okunma/algılanma zamanı ile kısıtlı kalmış durumda. Bunun dışında yayın teknolojileri ile varılabilecek azamî bir okur/şair ilişkisi var mı, bilemiyoruz.

Şairlerin koca koca kitapları Şiir Tarihi adına çıkardıklarını düşünüyorum artık. Günümüz iletişim imkanları bir şairin, gerçek-zamanlı şair olmasına pek izin vermiyor. Vasat örnekleri bir kenara alırsak, günümüz şiiri geleceğin tüketeceği bir şiir ve ancak şiir tarihinin can verdiği, verebildiği bir kimliğe bürünmüş durumda. Mısralı şiir ya da Örfî diyebileceğimiz şiirin okur ile ilişkisi ancak geçmişin yer çekim ve physis’i diyebileceğimiz pek de organik olmayan nostaljik bir yoğun bakımda, bana göre. Yazılı Kültür’ün bugün Batı’da bile pek çözüm bulamadığı bu yatalak hal, şiir için diğer tüm yazın türlerinden ötede bir sorun oluşturuyor, şair için ise, bu bildik tanınma, bilinme yöntemlerinin ötesinde bir varlık / mevcudiyet sorunu ihtiva ediyor.

Şiir tarihi tarafından tuzağa düşürülmüş olduğumuz hissi bir yana, kültürel yoksunluğun ve cür’etkârlığın (bugün anlı şanlı mağazalar afişlerinde hatalı bir Türkçe kullanma  özgürlüğüne sahipler)  dinamiğine kent yaşantısı kolay-tüketim üzerinden çözüm buluyor, fakat bu da ancak yaşamı idame ettirmeye yarıyor, yoksa estetik hazlar veya o hep bahsedilen kültürel/toplumsal dönüşüme bir katkısı olmuyor. Yani modern kent haline dönüşmeye zorunlu her yer için, yıkılan şeyin yanı başında eksik kalan’ı hatırlatmak üzere şiir var. En azından yazılı/sözlü hali ile şiir bir nevi zeyilname’den öteye gitmiyor, gidemiyor.

 

 

 

 

ve de ki yayınlandı

ve de ki, bu siteye adını veren ifade olarak bir kitabın, mısralı şiir dolu bir kitabın adı oldu. kalabalık bir kitap “ve de ki”. belki de uzun zaman önce terk ettiğim mısralı şiir konusunu kapatmak için üzerinde fazlaca vakit harcanmış bazı alanları da eşeleyip bitirmeye çalıştığım içindir. elbette, şimdi kitaba bakınca kitabın eksik, huzursuz, yarım hali insanı endişelendiriyor. şiir tarihine böyle bir koz vermek ya da verdiği şüphesi ile düşünmek apayrı bir konu.

Okumaya devam et “ve de ki yayınlandı”

Bütan Şiirleri

Uçucu bir şey şiir. Aslında kağıt olmasa, Dil yetisinin çeşitli mekanizmaları -bellek ekonomisi ve ritim- arasında ufalanıp gidebilir. kimi zaman gündeliğin içinde insan, böyle dil daktilolandırmalarına gelmeyecek sözlü kültür ürünü şeyler geçiriyor aklından. Eski şairler gibi elde defter ya da küçük bir kağıda iliştirilebilecek, fakat böyle kayıt altına alınmadığında da yok olup gidecek parçalar, kesitler ya da ne ise işte. hemen oracıkta bir zar oyunu, ya unutulacak ya da Dile yapışacak. Okumaya devam et “Bütan Şiirleri”

H/ars bitti t/arz

Hars’ı son kez tekrar kapattım. Neden yaptığımı bilmiyorum, fakat siteye baktığımda içimin sıkıldığını, bir şekilde o atıl halinin bile beni yorduğunu rahatlıkla söyleyebilirim. İşin teknik tarafının bir lanet gibi üzerime yapışması ise işin daha da çıkmaza girmesini sağladı. Bir web sitesinin eski teknolojilere (matbu) bakıldığında daha “kolay” halledilebeceğini düşünür insan, fakat eğer sıfırdan bir olay (görsel şiir) ve onun yanına da bir topluluk inşa ediyorsanız, iş hiç de kolay değil. Güncellemesi, yeni özelliği, yazıların tasnif edilmesi ve işin “sosyalleşemesi” 2004 yılında başlayan o maceranın yedeğindeki sürekli işlerden biri oldu benim için. Kişisel web sitesi olsa bile bir ton detayı olan şey için, bir sürü insanın yazı/şiir/yorum ürettiği bir içerik makinasına dönmesi sırasında bütün enerjimi ve heyecanımı harcadım. ve bitti. rahat olun yani. Okumaya devam et “H/ars bitti t/arz”

Yeni kahraman için yeni anlatı ve yeni mecra: Fallout 3

Fallout dünyası, itiraf etmeliyim ki edebiyatın yerini alabilecek her şeye sahip. hatta ileri gidilebilir, yaşantının yerini alabilecek ve kafa dinlemek için gidilebilecek bir akıl hastanesi odası ya da tımarhane simülasyonu olabilir. evet. tüm o gerçekdışılığı ile Çorak Ülke, edebiyatı edilgenliğinde ve zihinsel bir eylem olarak görmekten sıkılan için yeni mecra ve yeni mekan. yeni anlatı. Okumaya devam et “Yeni kahraman için yeni anlatı ve yeni mecra: Fallout 3”